Geçtiğimiz Pazar günü, 10 Mart 2024 tarihli The New York Times’da Carl
Zimmer’in, “Yapay Zeka Canlı Olmanın Ne Demek Olduğunu Öğreniyor”
adlı bir makalesi yayımlandı. Bu yazıda makalede ilginç gördüğümüz
noktaları, kendi görüşlerimiz ile birlikte paylaşmak istiyoruz.
56 yıl önce 1966 yılında çevrilen ve bizim 1968 yılında izlediğimiz “Fantastik
Yolculuk” adlı bir filmde, bir kan pıhtısı bir bilim adamını komaya
soktuğunda, onu kurtarmak için bir denizaltı ve mürettebatı küçültülüyor ve
kan dolaşımına enjekte ediliyordu. Bu iş bugün hala mümkün olmamakla
birlikte, bir 50 yıl sonra bunun mümkün olmayacağını kim söyleyebilir çünkü
Biyoloji ve sağlık konusunda inanılmaz gelişmelerle karşı karşıyayız.
İsrail’de biyologlar, oksijen çok düştüğünde hormon salgılayan nadir bir
böbrek hücresini bulmuşlar ve bu hücreye İskandinav tanrılarından alınan
Norn hücresi adını vermişler ve bu iş ile insanlar 134 yıl uğraştıktan sonra
bu sonuca varmışlardı. Oysa geçen yaz Kaliforniya’daki bilgisayarlar bunu
yalnızca altı hafta içinde keşfetmişti.
İnsan ile makine arasındaki hız farkına bakar mısınız: 134 yıl nere, 6 hafta
nere…
Yerine ve konuya göre bu oran değişebilir ama burada 6968 (134×52) hafta
içinde insanların yaptığı bir keşfi yapay zeka 6 haftada yapmış. Elbette
yapay zekayı yapan insan ama dikkat çekmek istediğimiz nokta, boynuzun
kulağı nasıl geçtiği ve insanların ileride zorunda kalırlarsa bu modellerle
nasıl başa çıkabilecekleri konusu.
Bakın bu iş nasıl olmuş: Stanford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar
bilgisayarları kendi kendilerine biyoloji öğretecek şekilde ham verilerle
eğitmişler. Bilgisayarlar verileri kendi başlarına işleyerek tüm hücrelerin
birbirlerine benzerliklerine dayalı bir model oluşturmuşlar ve sonuçta
makineler daha önce hiç görmedikleri bir hücreyi 1000’den fazla farklı
türden biri olarak sınıflandırmışlar. Bunlardan biri de Norn hücresiymiş.
Stanford’da bilgisayarları eğiten bilgisayar bilimcisi Jure Leskovec, “Bu
dikkat çekici, çünkü hiç kimse modele (makieye) böbrekte bir Norn
hücresinin bulunduğunu söylemedi” demiş.

Yapay zeka şimdi hücre atlaslarından alınan verileri anlamlandırmak ile
uğraşıyor. Diğer bazı araştırmacılar hücre atlaslarından alınan verileri
GeneFormer adlı bir programa yüklemişler ve program onlara daha önce
hiç kalp hastalığıyla ilişkilendirilmemiş dört genin aktivitesinin azaltılmasını
önermiş. Ekip modelin tavsiyesine uyarak dört genin her birini yok ettiğinde
ise, dört vakanın ikisinde bu tedavi, hücrelerin kasılma şeklini iyileştirmiş.
Toronto Üniversitesi’nden hesaplamalı biyolog Bo Wang, “Bu, biyoloji alanı
için büyük ölçüde devrim niteliğinde olacak” diyor.
Elbette biyoloji alanı çok önemli ama galiba bu devrim hepimize ve her yere
geliyor.
Makine sıradan hücreleri yeni, olağanüstü hücrelere dönüştürecek kimyasal
tarifler hazırlayabilir. Bu yeni hücreler kan damarlarındaki plakları yiyebilir
veya hastalıklı bir organı inceleyerek durumu hakkında rapor verebilir.
Yoksa yazının başında sözünü ettiğimiz, “Fantastik Yolculuk” filminin
gerçekleşmesine çok daha yakın mı olduğumuz sorusu aklımıza geliyor.
Ancak bu işin riskleri de büyük. Daha geçtiğimiz cuma günü 80’den fazla
biyolog ve yapay zeka uzmanı, teknolojinin yeni biyolojik silahlar oluşturmak
için kullanılamayacak şekilde düzenlenmesi yönünde bir çağrı imzaladı.
Çağrı imzalandı da bu çağrıyı kim, ne ölçüde dinler bilemiyoruz.
Bildiğimiz şu ki, istenildiği kadar “güvenli ve sorumlu” bir yapay zekadan ve
yararlarından söz edilsin, her zaman yaptığı gibi insan bunları yine kötü
amaçları için kullanacak ve belki de bunları kendinin yapmadığını,
başkalarının yaptığını anlatan sentetik görüntüler üretecektir.
İşte bu yüzden biz, boynuzun kulağı geçmesi örneklerine sadece olumlu
açıdan bakmıyor ve geçmiş ile desteklenen kötümserliğimizi bir yana
bırakmak istemiyoruz.