17.11.2023
Hayatımızı kolaylaştırdığı, bize yeni deneyimler sunduğu ve bizi eğlendirdiği
için teknolojiyi seviyoruz. Sevmek sözcüğü bile yetmez, bayılıyoruz.
Teknolojiyi neden seviyoruz? Bu sorunun cevabı çok basit, tembeliz de ondan.
Time’da 2015 yılında yayımlanan bir makalede, “İnsanlar doğaları gereği
tembeldir, bu da atalarımızın bir sonraki av için enerji depoladıkları
günlerden kalma bir özellik olabilir. Ne yazık ki Current Biology dergisinde
yayınlanan yeni bir çalışma, hareket etmeyi seçtiğimizde bile vücudumuzun
bunu doğal olarak mümkün olan en ekonomik şekilde yaptığını ortaya
koyuyor ki, bu da kilo vermeye çalışanlar için kötü bir haber” deniliyordu.
(https://time.com/4027942/lazy-walking-exercise/)
Teknoloji ile olan arkadaşlığımız, Sanayi Devrimi’nden sonra onunla daha iç içe
yaşamamızı getiren bir biçime dönüştü. Hele günümüzde Internet bağlantısı
kesildiğinde öldüğünü sananlar bile var aramızda. 2023 yılı bize göre, teknolojinin
yapay zeka ile ulaştığı en büyük zirve oldu. Büyük teknoloji alanının en önemli
girişimcileri, bilişim alanının en büyük devriminin gelmekte olduğunu söylüyorlar.
Kısaca insan ve makine yapay zeka ile ilişkisinin en önemli dönemine girmiş
bulunuyor.
Bakın bir örnek verelim. Yapay zekanın eğitim konusunda neler yapabileceğini
anlatan biri attığı twit’te diyor ki, “Yapay Zeka, eğitim sistemi için bir nötron
bombası olacak. İnsanların ne olacağına dair hiçbir fikri yok”. Kişisel yapay zeka
asistanları ile nelerin yapılabileceğini hatırlarsanız, “Kişisel Asistanlar Geliyor”
başlıklı yazımızda anlatmıştık. Ancak bütün bu gelişmeleri övüp, alkışlamaktan
çok biz bunların sıradan insanlara neler getirip, neleri götürebileceği ile ilgiliyiz.
BU ilgimiz çerçevesinde Türkçe de yayımlanan Daron Acemoğlu ile Simon
Johnson’ın kitabı, “Güç ve İlerleme”ye (Power and Progress) baktık. Gelin kitabı,
teknolojinin geçmişte bize neler yaptığı açısından inceleyelim ve işe Ortaçağ’dan
başlayalım:

“Ortaçağ ve erken modern tarımda daha iyi sabanlar, daha akıllı ürün rotasyonu,
daha fazla at kullanımı ve çok daha gelişmiş değirmenler de dahil olmak üzere bir
dizi teknolojik gelişme, nüfusun yüzde 90’ına yakınını oluşturan köylüler için
neredeyse hiçbir fayda yaratmadı”.

Neymiş?
Ortaçağ’da teknolojik gelişme, nüfusun yüzde 90’ına yakınını oluşturan köylüler
için neredeyse hiçbir fayda yaratmamış.
Devam edelim:
“Orta Çağ’ın sonlarından itibaren Avrupa gemi tasarımındaki gelişmeler okyanus
ötesi ticareti mümkün kılmış ve bazı Avrupalılar için büyük servetler yaratmıştır.
Ancak aynı tür gemiler milyonlarca köleleştirilmiş insanı Afrika’dan Yeni Dünya’ya
taşıdı ve nesiller boyu süren ve bugün de devam eden korkunç miraslar yaratan
baskı sistemlerinin kurulmasını mümkün kıldı”.
Ne yapmış teknoloji?
Avrupalılar için büyük servetler yaratmış ve baskı sistemlerinin kurulmasını
mümkün kılmış. Erken İngiliz sanayi devriminin tekstil fabrikaları birkaç kişi için
büyük zenginlik yaratmış ancak neredeyse yüz yıl boyunca işçilerin gelirlerini
artırmamış. Aksine, tekstil işçilerinin çalışma saatleri uzamış ve koşullar hem
fabrikada hem de kalabalık şehirlerde korkunçmuş.
Pamuk ekiminin verimliliği büyük ölçüde artmış ve ABD’yi dünyanın en büyük
pamuk ihracatçısı haline getirmiş ama pamuk plantasyonları Güney Amerika’da
genişledikçe köleliğin vahşeti de artmış.
On dokuzuncu yüzyılın sonunda Alman kimyager Fritz Haber, tarımsal verimi
artıran yapay gübreler geliştirmiş ve daha sonra Haber ve diğer bilim insanları aynı
fikirleri I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına neden
olan kimyasal silahları tasarlamak için kullanmışlar.
Şimdi gelelim bilgisayarlardaki olağanüstü gelişmelere:
“Bilgisayarlardaki olağanüstü gelişmeler son birkaç on yılda küçük bir grup
girişimciyi ve iş adamını zenginleştirirken, üniversite eğitimi olmayan
Amerikalıların çoğu geride kaldı ve hatta birçoğu gerçek gelirlerinin azaldığını
gördü. Bazı okuyucular bu noktada itiraz edebilir: Sonuçta sanayileşmeden büyük
ölçüde faydalanmadık mı?
Mal ve hizmet üretme yöntemlerimizdeki gelişmeler sayesinde, az bir ücret
karşılığında çalışan ve çoğu zaman aç ölen önceki nesillere kıyasla daha müreffeh

değil miyiz? Evet, atalarımızdan çok daha iyi durumdayız. Batı toplumlarındaki
yoksullar bile bugün üç yüzyıl öncesine göre çok daha yüksek yaşam standartlarına
sahip ve birkaç yüz yıl önce yaşayanların hayal bile edemeyeceği konforlarla çok
daha sağlıklı ve uzun hayatlar yaşıyoruz. Ve elbette bilimsel ve teknolojik ilerleme
bu hikayenin hayati bir parçasıdır ve gelecekteki herhangi bir ortak kazanım
sürecinin temelini oluşturmalıdır”.
Geçmişte oluşturdu mu?
Hayır.
Bakın iyi haber nasıl kötü habere dönüşüyor:
“İyi haber şu ki, manyetik rezonans görüntüleme (MRI), mRNA aşıları, endüstriyel
robotlar, internet, muazzam hesaplama gücü ve daha önce ölçemediğimiz şeylere
ilişkin muazzam miktarda veri gibi inanılmaz araçlar elimizin altında. Bu yenilikleri
gerçek sorunları çözmek için kullanabiliriz – ancak bu müthiş yetenekler insanlara
yardım etmeye odaklanırsa. Ancak şu anda gittiğimiz yön bu değil. Tarihin bize
öğrettiklerine rağmen, günümüzde hakim olan söylem, 250 yıl önce İngiltere’de
yaygın olana oldukça yakın bir noktaya doğru kaymış durumda. Jeremy Bentham,
Adam Smith ve Edmund Burke’ün zamanından bile daha körü körüne iyimser ve
teknoloji konusunda daha elitist bir çağda yaşıyoruz”.
Dikkat, “körü körüne iyimser ve teknoloji konusunda daha elitist”iz …
Devam edelim ve bakalım bu kitabı niye yazmışlar?
“Büyük kararları veren insanlar bir kez daha ilerleme adına yaratılan acılara karşı
sağır. Bu kitabı ilerlemenin asla otomatik olmadığını göstermek için yazdık.
Günümüzün ‘ilerlemesi’ yine küçük bir girişimci ve yatırımcı grubunu
zenginleştirirken, çoğu insan güçsüzleştiriliyor ve çok az fayda sağlıyor”.
İsterseniz bunu biraz açalım. Yapay zeka da yine küçük bir girişimci ve yatırımcı
grubunu zenginleştirecek, çoğu insanı güçsüzleştirecek ve çok az fayda sağlayacak.
Ve sonuç:
“Yeni, daha kapsayıcı bir teknoloji vizyonu ancak toplumsal gücün temeli değişirse
ortaya çıkabilir. Bu da, on dokuzuncu yüzyılda olduğu gibi, geleneksel akla karşı
durabilecek karşı argümanların ve örgütlerin ortaya çıkmasını gerektirmektedir.

Hakim görüşle yüzleşmek ve teknolojinin yönünü dar bir elitin kontrolünden
kurtarmak bugün on dokuzuncu yüzyıl İngiltere ve Amerika’sında olduğundan daha
zor olabilir. Ancak daha az gerekli de değildir”.
Evet, teknolojinin yönünü dar bir elitin, (bize göre büyük teknolojinin)
kontrolünden kurtarmak, bugün on dokuzuncu yüzyıl İngiltere ve Amerika’sında
olduğundan daha zor olabilir.
İnsan, bir kez daha ilerleme adına yaratılan acılara karşı sağır ve körü körüne
iyimser bakmamalı.